14 Ağustos 2008 Perşembe

Maldiv Adaları










Maldiv
Resmi adı: Maldiv Adaları Cumhuriyeti

Başkenti: Male (Nüfusu: 61.000)




Diğer önemli şehirleri: Gan

Yüzölçümü: 298 km2

Nüfusu: 240.000 (1993 tahmini). Nüfusun % 30'u şehirlerde yaşamaktadır. Ortalama ömür 63 yıldır. Çocuk ölümlerinin oranı binde 53'tür. Nüfusun % 47'sini 14 yaşın altındakiler oluşturmaktadır.
Km2 başına düşen insan sayısı: 805

Nüfus artış hızı: % 3.4

Etnik yapı: Nüfusun tamamını Maldivliler de denen Divehiler oluşturur. Geçmiş yüzyıllarda bu adalara yerleşmiş olan Arap ve Hindistan asıllılar da Divehilerin dil ve kültürünü alarak onlarla kaynaşmışlardır. Divehiler sadece Maldiv adalarında yaşarlar. Kendilerine özel bir dilleri vardır. Bu dil Hintçe ve Arapça'dan kelime almış olmakla birlikte kendine özel bir yapıya sahiptir ve kendine özel bir yazıyla yazılır. Divehilerin tamamı Müslümandır.
Dil: Resmi dil Maldivce (Divehi dili) ve İngilizce'dir.
Din: Resmi din İslâm'dır. Halkın tamamı Müslüman ve sünni-malikidir.
Coğrafi durumu: Maldiv Adaları, Güney Asya'da Hint Okyanusu'nun içinde ve Hindistan'ın güneybatısında yaklaşık 2000 kadar adadan ibarettir. Sri Lanka'nın 700 km. kadar batısında bulunan ve 650 km2'lik bir alan içine yayılmış olan bu takımadaların 191'i meskundur ve ülke nüfusunu da bu 191 adada oturan insanlar oluşturur. Arazilerinin yüksekliği genellikle deniz seviyesini çok aşmaz ve yağmurun bolluğu dolayısıyla sürekli taze su bulunur. Ancak tarıma elverişli arazisi çok azdır. Maldiv Adaları'nda bol yağmurlu ekvator iklimi hâkimdir. Başkent Male'de yıllık sıcaklık ortalaması 30 derece, yıllık yağış ortalaması 1870 mm.'dir.
Yönetim şekli: Maldiv Adaları 11 Kasım 1968'den buyana cumhuriyet sistemiyle ve aynı tarihte yürürlüğe giren anayasayla yönetilmektedir. Devletin en üst yönetici devlet başkanıdır ve genel seçimle belirlenir. Üyeleri seçimle belirlenen 48 kişilik bir parlamentosu vardır. Ülkede İslâm hukuk kuralları uygulanmaktadır. Bu kurallar kadılar tarafından uygulanır. İdari birimler "kâtip" adı verilen yöneticiler tarafından yönetilir. Maldiv Adaları, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), İngiliz Uluslar Topluluğu, İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir.
İdari bölünüş: 48 idari birimden meydana gelir.
Tarihi: Tarihi kayıtlara göre Maldiv'e İslâm'ı ilk olarak 1154 yılında Ebu'l-Bereket Yusuf el-Berberi adında Faslı bir sufi götürmüştür. Bu kişi oraya vardığında Maldiv'de bağımsız bir krallık vardı. O tarihteki kral adı geçen sufinin etkisiyle Müslüman oldu ve adını Muhammed el-Adil olarak değiştirdi. Onun Müslüman olmasından sonra adalarda İslâm hızla yayıldı. Ünlü Arap seyyah İbnu Batuta 1343'te Maldiv Adaları'nı ziyaret etmiş, 1301 - 1307 yılları arasında adaları yönetmiş olan Sultan Davud bin Yusuf'un kızıyla evlenmiş ve 1.5 yıl kadar kalarak yöneticilere İslâm kanunlarını öğretmiştir. Bu gelişmelerden sonra Maldiv Adaları İslâm kanunlarıyla yönetilmeye başlanmıştır. İbnu Batuta bu seyahatinden seyahatnamesinde söz eder ve Maldiv Adaları'nın o tarihteki sosyal yapısını anlatır. 16. yüzyılın ortalarında Portekizli sömürgeciler Maldivlileri rahatsız etmeye başladı ve 1558 - 1574 yılları arasında 16 yıl süreyle Maldiv Adaları'nı hâkimiyetlerine aldılar. Portekizliler bu süre içinde Maldiv'e özel bir vali tayin ettiler. Portekizli valiyi 1573 - 1584 yılları arasında Maldiv'e hükmeden Muhammed Tukrufan adlı sultan ülkesinden kovdu. Maldiv halkı Portekizlilerin yönetimine hiçbir zaman razı olmamış ve onların ülkelerine hükmetmeye başladıkları tarihten kovuldukları tarihe kadar sürekli silahlı mücadele etmişlerdir. Avrupalı sömürgeciler Hint Okyanusu'nun ortasında kendi hallerine sâkin bir hayat süren Maldivlileri sonraki yıllarda da rahat bırakmadılar ve 17. yüzyılın ortalarına doğru da Hollandalı sömürgecilerin saldırıları başladı. Maldivliler 1645'te Hollanda himayesini kabul etmek zorunda kaldılar. Maldiv'in kendi sultanlık sistemi ise bu tarihten sonra da devam etti. Daha sonra Hint Yarımadası'nda Hollandalılara üstün çıkan İngilizler Maldiv üzerinde söz sahibi olmaya başladılar. 1887'de Maldiv yönetimi İngilizlerle, İngiliz himayesini resmen kabul eden bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı. Anlaşmadan sonra İngilizler Maldiv adalarını Seylan'daki sömürge yönetimlerine bağladılar. Ancak bu anlaşmayla İngilizler Maldiv Adaları'nın iç yönetimine müdahale etme imkânı bulamadılar ve adalar yine kendi geleneksel sistemiyle yönetildi. İngilizlerin resmi sömürgeleri 26 Temmuz 1965'e kadar sürdü ve bu tarihte Maldiv Adaları bağımsız bir devlet oldu. Bağımsız olduğunda ülkedeki sultanlık sistemi devam ediyordu ve sultanlıkta 1954'te sultan olan Emir Muhammed Ferid Didi vardı. Ancak 11 Kasım 1968'de sultanlık sistemine son verilerek cumhuriyet sistemine geçildi. Cumhuriyet sistemine geçilmesinden sonra ilk cumhurbaşkanı İbrahim Nasır oldu. İki dönem bu göreve seçilen İbrahim Nasır'ın cumhurbaşkanlığı 1978'de sona erdi ve ondan sonra da yerine hâlen bu görevi sürdüren Me'mun Abdülkayyum seçildi.
Dış problemleri: Hindistan yönetimi Maldiv Adaları'nı sürekli etki altına tutmaya çalışmakta ve bu yüzden zaman zaman içişlerine müdahale etmektedir. Hatta bazen kendi adamlarını ve taraftarlarını yönetimde etkili konuma getirebilmek için çeşitli yollara başvurmaktadır. Maldiv'in ordusunun bulunmaması ve askeri bir güce sahip olmaması Hindistan'ın bu konuda daha rahat hareket etmesine imkân sağlamaktadır. Hindistan Maldiv'i karıştırmayı amaçlayan eylemlerinde bazen Sri Lanka hükümetine karşı mücadele eden Tamil gerillalarını da kullanmaktadır. Görünüşte Hindistan'la Maldiv arasındaki ilişkiler iyidir ve sık sık karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilir. Ancak bu Hindistan'ın siyasi baskısından ve Maldiv yönetimini etki altına almasından ileri gelmektedir. Hindistan 1988'de Maldiv yönetimine karşı düzenlenen bir darbe girişimini bahane ederek bu ülkeye asker gönderdi. Hâlen de bu ülkede askeri müsteşarlar bulundurmaktadır. Hindistan, Maldiv için sürekli bir tehdit unsurudur.
İç problemleri: Hindistan tehdidi Maldiv'de bazı iç problemlere de yol açmaktadır. Maldiv yönetiminin bu tehdit dolayısıyla Hindistan'a önemli tavizler vermesi, ihracatta Hindistan mallarına ayrıcalık tanıması vs. içerdeki muhalif grupların ağır tenkitlerine yol açmakta, bu da iç huzuru bozmaktadır.
İslami Hareket: Maldiv halkı genelde İslâm'a bağlılığıyla bilinir. Din hizmetleriyle ilgili bütün giderler hükümet tarafından karşılanır. Her idari birimde İslâm hukuk kurallarını uygulamakla görevli bir kadı bulunur. Ülkenin 14. yüzyılda İslâm devleti olmasından (tarih kısmına bkz.) sonra uygulamaya konan İslâmi geleneklerin birçoğu bugün hâlâ sürdürülmektedir. Örneğin Cuma namazı devleti temsil eden yöneticiler tarafından kıldırılır. Namaz kılmak, oruç tutmak ve bunun gibi temel dini görevleri yerine getirmek zorunludur. Müslüman kadınların Müslüman olmayanlarla evlenmeleri yasaktır. Çocuklara İslâmi anlamlar içeren adlar takılır. Çocukların hemen hemen tamamı belli bir yaşa geldiklerinde Kur'an okumayı öğrenirler. Kadınlar İslâmi tesettüre hassasiyetle uyarlar. Ancak Hint tesiriyle adalara İslâmi olmayan bazı gelenekler de girmiştir. Örneğin kendilerine fandita denilen kişilerin insanlara şifa muskası yazması böyledir. Fanditalar bazen büyü de yapmaktadırlar. Yine gayb alemiyle ve cinlerle ilgili İslâmi dayanağı olmayan bazı inançlar mevcuttur ki bu inançlarda da budizmin etkisi olmuştur.
Ekonomi: Maldiv Adaları'nın ekonomisi balıkçılığa, deniz ürünlerinden elde edilen gelirlere ve tarıma dayanır. En yaygın olan iş balıkçılıktır. 1991'de 81 bin ton balık ve deniz ürünü avlanmıştır. Balıkların bir kısmı kurutularak ve tütsülenerek ihraç edilir. Tarıma elverişli arazisinin azlığı dolayısıyla bu alanda çalışanlar çok fazla değildir. Bazı yerlerde darı, hint yer elması, tapyoka adında tedavide kullanılan bir bitki ve çeşitli sebzeler yetiştirilmektedir. Adalarda çok sayıda Hindistan cevizi, muz ağaçları ve bir miktar ekmek ağacı vardır. 1992'de 10 bin ton meyve, 30 bin ton sebze üretilmiştir. Tarımdan elde edilen gelirlerin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 24'tür. Halkın yaklaşık % 50'si tarım ve balıkçılıkla uğraşmaktadır.
Para birimi: Maldiv Rufiyası
Gayri safi milli hasılası: 110 milyon 400 bin dolar. (Yıllık safi artış: % 10.2)
Kişi başına düşen milli gelir: 460 dolar.
Dış ticaret: İhraç ettiği ürünlerinin başında balık, deniz ürünleri ve hindistan cevizi başta olmak üzere çeşitli tarım ürünleri gelir. İthal ettiği malların başında da çeşitli sanayi ürünleri, gıda maddeleri ve tekstil ürünleri gelir. Dış ticaretinde birinci sırayı Hindistan alır. 1991'deki dış ticaret açığı 85 milyon dolar, aynı yıl uluslararası cari işlemlerindeki açık ise 33 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Sanayi: Sanayisi pek gelişmemiştir. Mevcut sanayi kuruluşları, gemi ve kayık yapımı, su ürünlerinin ve hindistan cevizinin işlenmesi, konfeksiyon ve bazı elektronik aletler üretimi üzerinedir. İmalat sanayisinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 6'dır. Çalışan nüfusun yaklaşık % 16.7'si sanayi sektöründe iş görmektedir.
Enerji: Maldiv'de 1991'de 28 milyon kw/saat elektrik üretilmiştir. Aynı yıldaki elektrik tüketimi de bu rakama eşittir. Elektrik enerjisinin tamamı termik santrallerden elde edilmektedir. Kişi başına yıllık elektrik tüketimi ortalama 127 kw/saattir.
Ulaşım: Ülkenin tek havaalanı başkent Male'de Uluslararası trafiğe açık havaalanıdır. Ülke küçük adalardan oluştuğundan ulaşımda hep deniz yolu kullanılmaktadır. 100 grostonun üstünde yük taşıyabilen 45 gemiye sahiptir. Bu ülkede ortalama 150 kişiye bir motorlu ulaşım aracı düşmektedir. Motorlu ulaşım araçları genellikle şehir içlerinde kullanılmaktadır.
Eğitim: Eğitim ücretsizdir. 245 ilkokul, 10 genel ortaöğretim kurumu, 10 mesleki ortaöğretim kurumu bulunmaktadır. Yüksek öğrenim yapmak isteyenler bunu yurt dışında gerçekleştirmektedirler. Okuma yazma bilenlerin oranı % 91'dir. Ancak okunacak malzeme çok fazla değildir ve ülke kültürel yönden pek gelişmiş sayılmaz.
Sağlık: Maldivler'de 5 hastane, 47 doktor ve diş doktoru, 140 hemşire mevcuttur. 5106 kişiye bir doktor düşmektedir. (Buna diş doktorları da dahildir.)

Hawai Dedikleri..






Hawaii ya da Havai, ABD'nin eyaletlerinden birisidir. Kuzey Büyük Okyanus'da, anakaradan 3.700 kilometre uzaklıkta, bir adalar grubudur.M.Ö. 1000 sıralarında diğer polonezya adaları tarafından işgal edilmiştir. Yaklaşık 800 yıl boyunca çeşitli kabileler buraya yerleşmiş, huzur içinde kültürlerini ve dinlerini devam ettirmişlerdir. 1778 yılında İngiliz Deniz Kaptanı James Cook, Hawaii takımadasına yelken açmış ve ilk Avrupa-Hawaii ilişkisini yaratmıştır. Yine de tarihçiler bu adaya Avrupa'dan ilk gidenin bir İspanyol olduğunu tartışırlar. Avrupa ile ilişkiler sonucu bazı krallar tüm Hawaii adalarının kontrolünü almaya çalışmışlardır. Örneğin, ünlü Kamehameha Avrupalılarla ticaret yaparak onlardan barutlu silahlar elde etmiştir. Hawaii'de bilinmeyen barut teknolojisi sayesinde Kamehameha yavaş yavaş tüm adaları işgal edebilmiştir. Ona karşı çıkan bazı kabileler, oklarla ve mıraklarla kendi ülkelerini koruyamadıklarından, çareyi yüksek uçurumlardan atlamakta bulmuşlardır. İntihar, onlar için teslim olmaktan çok daha iyi idi.
Kamehameha'nın kazandığı topraklar ancak 1893'e kadar dayanabilmiştir. Son kral olan Liliuokalani, Hawaii Reform Partisi (Reform Party of the Hawaiian Kingdom) tarafından yıkılmıştır. Son diktatörlükten sonra bir cumhuriyet kurulmuş, ve dış ülkelere kapalı olan Hawaii ticareti, dünya ekonomisine katılarak üretimini ve ticaretini büyük ölçüde geliştirmiştir. Son olarak 1898'de Amerika himayesi altına girip, 1959'da bir referandumla Amerika Birleşik Devletleri'nin 50. ve sonuncu eyaleti olmuştur.



Coğrafya [değiştir]
Tüm Amerikan eyaletlerinden en güneydeki olan Hawaii, birçok açıdan diğer eyaletlere göre çok farklıdır. Tek ada eyaletidir. Volkanlardan çıkan lavdan dolayı alan olarak hep büyümektedir. Bugün bildiğimiz Hawaii, su altı volkanlarından çıkan lavların katılaşıp kayalara dönüşmesiyle oluşmuştur.
Bu takımada yaklaşık 18 küçük adacıklardan ibarettir. Fakat bunların sekizi ana adalar olarak tanımlanır. Bunlar Ni'ihau, Kaua'i, O'ahu, Moloka'i, Lāna'i, Kaho'olawe, Maui, ve Hawai'i adalarıdır. Hawai'i adası en büyüğü olduğu için ona daha çok Büyük Ada (Big Island) diye hitap ederler. Bu ismi takmalarının bir diğer nedeni ise bu adanın ismi takımadanın ismiyle aynı olmasıdır.
Bu adalar yüksek ve volkanik dağlarıyla ünlüdürler. İklimi ve volkanik toprağı bitki yetişimine çok elverişlidir. Lavların içindeki minerallerle oluşan toprak, dünyanın başka yerlerinde görülmemiş bitkilerin ve hayvanların oluşmasıni sağlamıştır.

İklim [değiştir]
Hawaii iklimi tipik bir tropikal iklimine benzemez.Çünkü alaska iklimine sahiptir.Çok sıcak olmasına rağmen çok soğuktur.Okyanusla kaplı ve kıtalardan uzak olduğundan dolayı, sıcaklık yıl genelinde fazla değişiklik göstermez. Sıcaklık genellikle 27°C ve 16°C arasıdır. Göller fazla bulunmaz, fakat Büyük Ada'nın (Big Island'ın) Mauna Loa ve Mauna Kea dağlarının tepelerinde zaman zaman göller görülür. Hawaii'de yağışlar bol ve tahmin edilemezdir. Aynı günde bol yağışlı ve sonra güneşli bir hava görülebilir. Kaua'i adasındaki Waialeale dağı, dünyadaki en fazla yağış alan ikinci yerdir.
Her adada iki iklim bulunur. Yüksek dağlardan dolayı bulutlar adanın bir tarafında kalırken, öbür taraf fazla bulut almaz. Bu nedenle her adanın bulutlu yanı bol yağışlı ve yeşildir. Diğer taraf ise güneşli ve kuraktır. Örneğin Büyük Ada'nın (Big İsland'ın), Mauna Loa ve Mauna Kea dağları doğudan gelen bulutları bloke eder. Bundan dolayı doğudaki Hilo şehri bol yağış alırken, batıdaki Kona şehri bol güneş alır. Tüm oteller ve yüzme tesisleri güneşli Kona'dadır.

Önemli Şehirler [değiştir]
O'hau adasındaki Honolulu şehri Hawaii'nin başkenti ve en büyük şehiridir. Burada uzun binalar, apartmanlar, ve büyük otoyolları görülür. Bazıları bu sanayileşmeyi ve kentleşmeyi adanın doğallığını ve güzelliği suistimal ettiğini düşünür. Fakat diğer şehirlere bakıldığında doğa korunmuş ve ona özen gösterilmiştir. Bu şehirlerden en önemlilerinden bazıları Hilo, Kāne'ohe, Kailua, Pearl City, Waipahu, Kahului, Kailua-Kona, Kīhei, ve Līhu'e'dir.

Toplumsal İstatistikler [değiştir]
2005'den itibaren Hawaii'nin nüfusu 1.275.194 olarak tahmin ediliyor. O'ahu adası da en kalabalık adadır.

Resmi Dil [değiştir]
Hawaii eyaletinin iki resmi dili vardır. Çoğu Hawaii doğumlu insanlar Hawaii Creole İngilizcesini konuşurlar. Bu eski Hawaiice ile İngilizce'nin bir karışımı olup, genelde konuşulan dildir. Fakat ülkede İngilizce bilen turistler hiç zorluk yaşamazlar. Çünkü şehirlerdeki tüm yol işaretleri İngilizcedir ve çoğu insanlar İngilizceyi sorunsuz konuşabilirler.
Kaptan James Cook Hawaii adasını bulmadan önce Hawaiice'nin yazısı yoktu. Avrupalı misyonerler buraya Hıristiyanlığı yaymak için geldiklerinde Latin alfabesiyle kendi Hawaii yazılarını üretmişlerdir ve bu yazı tarzı bügün de devam etmektedir.
Bu yazı aynı Türkçe gibi okunur. Sadece kesme işaretinde bir duraksanır, sonra kelime devam ettirilir. Örneğin Kāne'ohe söylenirken kesme işaretinde kısa bir duraksama olur. Ya da Hawai'i de, son iki "i" arasında duraksanır.
Ayrıca tüm adalarda yerliler turistlere Hawaiice öğretmek isterler. Genelde öğretilen iki kelime aloha (merhaba) ve mahalo (teşekkürler)'dur. Bu kelimeler tüm restoranlarda, otellerde, havalimanında, ve hatta topluma açık tuvaletlerde bile görülebilir.

Kültür [değiştir]
Hawaii kültürü adanın sahillerinden, yeşil ormanlarından, büyük dalgalarından ortaya çıkmıştır. Herkeste bir yazlık havası, bir telaşsızlık vardır. Rahat oldukları kadar çok sıcak ve misafirperverdirler. Avrupa'nın ve diğer ülkelerin himayesi olmalarına rağmen kültürlerini koruyabilmişler, hatta kültürlerini yabancılara bile özendirmişlerdir. Fiziksel olarak aktif oldukları, stresten uzak durdukları için Amerikanın en uzun ömürlü insanlarıdır.
Deniz bir Hawaii yerlisinin en önemli parçasıdır. Spor olarak yüzme ve sörf dallarında birçok olimpiyat madalyaları almışlardır. Dünyanın en iyi sörfçüleri Hawaii denizinin kızgın dalgalarında yetişmişlerdir. Duke Kahanamoku isimli bir Hawaiili yüzme dalında Olimpiyat Madalyası kazanmış ve sörfü yaygınlaşmıştır. Böylece sörf onun sayesinde dünyaca yapılan bir spordur. Heykeli başkent Honolulu'dadır.
Bunların yanı sıra Hawaiililer adaların doğal güzelliğine karşı çok saygılıdırlar. Uzun otoyolların, yüksek binaların, ve fabrikaların kurulmalarına karşı olup doğayı kirletmemeye özen gösterirler.






Yabancı Dilin Önemi..!


YABANCI DİL'İN ÖNEMİ
İngilizce uluslararası bir dil. Dünyanın her yerinde geçerli. İspanyolca ise dünyada önem kazanmış durumda. Türkiye'de çalışma hayatı gereği hemen hemen tüm pozisyonlarda ingilizce gerekmemektedir. Özellikle dışa açılan, dış ticaret yapan şirketlerde yabancı dil bilmek şart olmaktadır. Hatta birkaç yabancı dil bilmek önemli hale geldi. İtalyanca, Fransızca, Almanca, İspanyolca . İngilizce şart oluyor, aranan pozisyonlarda, iş gereği, işin tanımı gereği ise ikinci ve üçüncü lisanlar da tercih ediliyor.

Otomotiv yan sanayi alanında üretim yapan bir müşterimiz İhracat Satış -Müşteri İlişkileri Uzmanlarında mutlaka 2 ya da 3 yabancı dil bilmelerini tercih ediyorlar. Bunlardan ingilizce ise mutlaka şart olmaktadır. Japon sermayeli müşterilerimiz ise aranan tüm pozisyonlarda ingilizceyi şart tutup, japonca bilmesi konusunda tercih belirtiyorlar.
Ambalaj sektöründe faaliyet gösteren lokal sermayeli müşterimiz Çin'de kurduğu yeni fabrikası için Türkiye'den götüreceği profesyonellerde İngilizce ve Çince bilmesini şart koşuyor.
Bilişim sektöründe bir müşterimiz ofis asistanlarının Arapça ve İngilizce bilmesini talep ediyor. Nedeni ise şirketin merkezinin Orta Doğu'da olması. Arapça bilmenin ise yurt dışı ilişkiler anlamında daha fazla verimi ve sempati yaratacağı düşüncesinden yola çıkıyorlar.
Kuyumculuk sektöründe olan müşterimiz ise özellikle ihracat departmanlarında min 2 - 3 yabancı dil bilmesini şart koşuyorlar.

Rusya'da yatırım yapan firmalar ise yine İngilizce şart ama Rusça'da bilirse tercih nedeni olur diyor. Yöresel dilleri bilmek, ilişkilerin güçlendirilmesi, yeni ilişkiler ağının yaratılması, şirketin varlığını ve devamını sağlamak, kültürü tanımak açısından çok önemli.
Özellikle yurt içine yönelik çalışan şirketlerde ingilizce , pozisyona bağlı olarak çok gerekmeyebilir. Sırf moda olsun diye böyle ilanlar veriliyor ve yabancı dil bilen elemanlar aranıyor ise bu doğru değil. Çünkü hem işe başlayan kişi var olan lisanını kullanamayacak, demotive olacak hem de maaş ve haklar bakımından da daha maliyetli olacaktır.
Yabancı dil bilmek vizyon getirir, profili güçlendirir, uluslar arası platformlarda daha etkin çalışmalara olanak sağlar, dünyaya açılmak, AB sürecinde hızla ilerlerken özellikle ingilizcenin önemini vurgulamak isterim.
İş analizi doğru yapılmalı, aranan özgeçmiş gereklilikleri net şekilde tanımlanmalı, pozisyona bağlı olarak yabancı dil seviyesi aranmalı.
Ülkemiz son yıllarda Aktif İşgücü piyasası olarak baktığımızda gelişim gösteriyor. Günümüzde İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca'nın yanında Rusça, Arapça, Çince, Japonca gibi dilleri bilen nitelikli işgücüne ihtiyaç giderek artmaya başladı. Çünkü sektörel gelişmeler, yeni yatırımlar, dışa dönük işlerin kurulmasından ve geliştirilmesinden dolayı bu tür personellere talep olmaktadır.
Yabancı dil muhakkak önemli ama iş tecrübesi önemsenmeli, pozisyon gereklerine göre ingilizce gerçekten ihtiyaçsa ve ihtiyaç olacaksa aranmalı. Çalışan işgücünün ise kendilerini geliştirmeleri, yabancı dil eksiklerini kapatmaya yönelik çalışmalarda bulunmaları , özellikle girişimcilerin, kendi işlerinin patronu olan kişilerin firmalarını daha yüksek seviyere taşımaları bakımından en azından ingilizcenin geliştirilmesi gerektiğini savunuyorum.
Birçok yabancı işadamı firmalarını temsilen ,Türkiye'ye gelip burada Türk şirketlerle işbirliği olanaklarını araştırıyor. Bu tür fırsatları somut sonuçlara dönüştürebilmek adına bu diyalogları sağlayacak en önemli güç ise yabancı dil bilmektir.

Çalışan Annenin Rehberi.



Çalışan bir anne olmanın zorluklarını hepimiz biliyoruz fakat bu hayata küsmek anlamına gelmiyor. Bazı kolaylıklarla bunun üstesinden geleceğinize eminiz.Dış görünüşünüzü ihmal etmeyin.

Anneliğin ilk yılları bir kadının kendine en az dikkat ettiği dönemdir. Fakat çalışmak niyetindeyseniz, yüzünüzde elma püresi artıklarıyla, saçınız başınız dağılmış bir halde ofise gidemezsiniz. O yüzden işe başlamadan birkaç gün önceyi tamamen kendinize ayırın ve tepeden tırnağa kişisel bakımınızı yaptırın. Unutmayın ki çalışan bir kadın içinde bulunduğu sosyal çevreye göre dış görünüşüne özen göstermeli.
Her şeyi not alın

Bu noktada zamanlama yeteneğinizi devreye sokun. Hiçbir şeyi kafanıza yazmayın, yanınızda daima her ayrıntıyı not aldığınız küçük bir not defteri bulundurun. Günlük işleriniz, randevularınız, alışveriş listeniz hepsi bu defterde olsun.

Gün içinde çocuğunuzla iletişim kurun

Ofisteki işlere dalıp çocuğunuzu unutmayın. Gün içinde evi arayıp bakıcıyla konuşun, bebeğinize sesinizi duyurun, işyeriniz eve yakınsa öğle tatilinde eve uğrayın.

Diğer çalışan annelerle bağlantı kurun

Kaygılarınızı, sıkıntılarınızı diğer sizin gibi çalışan annelerle paylaşın. Bu davranış dünyada tek başınıza olmadığınızı ve sizin gibi kişiler olduğunu hatırlatacaktır.

Yardım istemekten çekinmeyin

Bebeğinizin sorumluluğunu tek başınıza üstlenmeyin her şeyi eşinizle paylaşın. Ayrıca annenizden ve kayınvalidenizden de yardım isteyebilirsin

Saç Bakımı Hakkında


Banyomuzda birçok saç ürünü bulunur. Bunları kokuları, ambalajları, promosyonları gibi değişik sebeplerden satın alırız. Ancak tüm bu ürünlere neden ihtiyaç duyduğunuzu biliyor musunuz?
Şampuanlar
Şampuansız saçlarınızın nasıl görüneceğini bir düşünün. Havada uçuşan toz toprak içinde, kafa derinizin ürettiği yağlarla ve kullandığınız şekillendiricilerle, yıkanmamış saçlar matlaşır, yağlanır ve hatta kokmaya başlar. Sampuan suyla karışınca köpük üreterek ve yumuşatıcı etki kazanarak ( zengin amonyum sülfat ve sodyum sülfat gibi ) saçlarda ve kafa derisinde oluşan kirleri, oluşan yağları ve şekillendiricilerin kalıntılarını ortadan kaldırır. Yumuşatıcılar, yeni katkılarla köpükle durulanır. Köpük kirlerin arındırılması konusunda yardımcı olur. Şampuan tüm kiri yok eder ve saçınızın temiz, parlak ve dolgun gözükmesini sağlar.
Kremler
Şampuanlar saçın doğal nemini yok ettiğinden, sonrasında krem kullanılmazsa, saçlarınız kaba ve kuru kalır. Kremler saça, dimentikon ve trisetilmonyum klorit gibi maddelerle katkıda bulunarak, doğal yağlanmayı ve yüzeyin pürüzsüz kalmasını sağlar. Statik yüklenmeyi yayarak, saçların dağılmasını, dolanmış saçların kırılmasını önler ve saçları yumuşak, parlak tutar. Ancak yanılgıya kapılmamak gerekir: Kremler hastalıklı ve hasarlı saçları asla iyileştiremez; çünkü saç canlı bir madde değildir. Kremlerin kullanım yoğunluğu kişisel ihtiyaça göre değişiklik gösterir. Örneğin saçlarınız boyalı, kalın telli ve parlaksa, ince telli ve özellikle boyasız saçlara göre daha fazla krem gerekebilir.
Şekillendirici ürünler
Bunlar günlük kullanılan ürünler olmamasına rağmen birçoğumuz saçlarımıza istediğimiz şekli verebilmek için bu ürünleri banyomuzda bulundururuz. Şekillendirici ürünler, polimer ve reçine gibi maddeler ihtiva ederler ve saça arzu edilen şekli vererek o şekilde kalmasını sağlarlar. Piyasadaki en yaygın şekillendiriciler katkı maddesi olarak polikuaterniyum, PVP ve dimetalaminoetilmetakrilat ihtiva eder. Saç köpükleri, jöleli spreyler ve şekillendirici spreyler saçlardaki dolgunluğu, bukle ve kıvrımları kontrol ederek, bunların kalıcı olmasını sağlarlar. Bu ürünler şekillendirme öncesinde, nemli saçlara uygulanır. Sıkıştırılmış spreyler ve bukle sağlayıcı sıvılar, katı jölelere göre daha hafiftir. Dolgunluk ve buklelerin kalıcılığını sağlamak için kullanılırlar. Bu hafif ürünler, jöleye göre saçların daha az katı ve doğal hissedilmesini sağlarlar. Katılaştırıcı ve şekillendirici jöleler, köpükler ve sprey ürünleri ile aynı etkiyi sağlamakla birlikte, daha ağırdırlar ve daha ziyade katı şekillerin elde edilmesi amacıyla kullanılırlar. Bunlar aynı zamanda anlık şekillendirmelerde veya kuru saçları yeniden şekillendirmekte de kullanılabilirler. Değişik ihtiyaçlara göre formüle edilmiş pek çok çeşit saç bakım ürünü mevcut olduğundan, bunlar arasından saç şeklimize ve yaşantımıza en uygun olanını seçmek gerekir.Bir dahaki saç kestirmenizde ve yeni şekil verdirmenizde, yeni görüntünüzü korumada size yardımcı olacak ürünü kuaförünüze danışmalısınız. Bu konuda bir profesyonelden görüş almak mutlaka daha yararlı olacaktır.

Ev Dekorasyonuna Farklı Bir Bakış..




Toplum ve teknoloji, evimize şekil verip, bizim o evde yaşama tarzımızı da etkilemektedir. Eskiden mutfaklar sadece yemek yapma amacına hizmet eden ev bölümleriydi, ama günümüzde insanlar mutfaklara, eğlence için ayrılan yerler kadar önem veriyorlar. Artık mutfaklar kadınların çocuklarla ilgilenip yemek yaptıkları saklı bir yer olmaktan çıktı, şimdi hem erkek hem kadın mutfakta zaman geçiriyor, mutfak neredeyse evin merkezi durumunda ve misafirlerin de kabul edildiği bir yer haline geldi. Mutfaklar artık diğer yaşam alanlarıyla daha iç içe ve daha büyük. Kimi mutfaklarda bilgisayar dahi var, yemek yapan kişiler, internete girerek özel yemek malzemeleri sipariş edebiliyorlar veya yemek tariflerini internetten bulup, uygulayabiliyorlar. Mutfaklar gelecekte güzel görünmekten çok, daha rahat bir yaşam getirebilecek tarzda dizayn edilecek.

İnsanlar artık banyolarını da eskisine göre daha büyük istiyorlar. Küvetlerin büyüklükleri git gide artıyor ve banyolar, diğer odaların küçülmesi pahasına büyük isteniyor. Büyük banyolar genellikle lüks düzeydeki evlerde oluyor. Saunalar da lüks banyo meraklılarının bir tercihi haline geldi ve yaygınlaşıyor. Buhar duşları ve buharlı odalar, iki kişilik büyük küvetler banyolardaki tercihler arasında yer alıyor. Cam lavabolar da banyo dekorasyonunun aranan parçası olma yolunda.

Yatak odaları da gösterilen ilginin arttığı bölümler arasında. Evlerde yatak odalarına ayrılan alanlar giderek büyüyor, insanlar yatak odalarını özel bir sığınak olarak görüyorlar. Eskiden evin diğer odalarından izole edilerek kullanılan yatak odaları günümüzde evin diğer odaları ile kaynaştırılıyor. Ev sahipleri yatak odalarına koltuk, sandalye ve eğlence aksesuarları ekleyerek, yatak odasını sadece uyuma alanı olmaktan çıkarıyorlar ve bu alanı zor bir günün sonunda gevşemek için kullanıyorlar. Dekor İç dekorasyon işinde olan kimi insanlar trendlere inanmıyorlar ve trendlerin geçici olduğunu söylüyorlar. Onlara göre Orta Çağ'da güzel kabul edilen bir renk günümüzde de güzeldir. Yani klasikler kanıtlanmış bir güzellik getirir. Buna ters olarak günümüzün değişen hayat şartları kişiye özel renklerin ve dekorasyonun tercih edildiği, daha az resmi bir dekorasyon tarzını ön plana çıkarmıştır. Günümüzde ev sahibi olan genç insanlar, evlerinin dekorasyon sürecinin içine daha çok dahil olmak istiyorlar. Bunun sebebi genç insanların daha çok gezmeleridir. Farklı kültür ve dekorasyon tarzlarını dünyayı gezerek gören gençler, bunların arasından beğendiklerini seçerek kendilerine has dekorasyon tarzlarını belirliyorlar. Bu arada insanlar geçmiş dönemlerin tarzlarından etkilenerek kendi dekorasyon tarzlarını da yaratabiliyorlar. 30'lar, 40'lar, 60'lar ve 70'ler günümüze ilham kaynağı olmayı sürdürüyor. Avrupa ve Amerika'daki kimi evlerde alışık olunmadık çeşitli desenler kullanılıyor. Vinil ve deriden duvar kağıtları kullanılıyor ayrıca, gerçek hayvan derisi ile kaplanmış koltuklar tercihler arasında. 20'ler ve 40'lar arasında Fransız mobilyalarında kullanılan sürüngen derileri günümüzde de bazı ev sahiplerinin tercihi olabiliyor. Bir yeni trend ise ilhamını doğadan almış durumda. Mutfakta, çiçek ve doğa baz alınan dizaynlar, güzel vazolar ve çiçek desenli paspaslarla pekiştiriliyor. Böylece ortaya mükemmel bir bütünlük çıkıyor. Görsellik ve ses Televizyonun misafir odalarına olan hakimiyeti de değişen konular arasında. Televizyonları kabinlerin içine koyarak saklamak yeni ortaya çıkan bir tarz. Bu uygulama sayesinde insanların birbirleriyle olan diyaloğunu artıyor.
Televizyonlar ortadan kalkıyor olsa da, müzik yine evin her yerinde olacak. Ses sistemleri en çok ilgiyi gören ev aksesuarları arasında geliyor. Hangi odada olursanız olun müziği açabileceğiniz, hoparlörleri küçük ve fark edilmeyen ses sistemlerini evlerimize almak günümüzde mümkün. Hoparlörlerin küçülmesi ses sistemine dekoratif anlamda bir uyum getirmiştir. İş icabı restoranlara ve otellere çok girip çıkan kişiler buralarda gördükleri dekorasyon tarzlarını evlerinde de tercih etmeye yönelebiliyorlar. Örneğin; bu yerlerdeki ışıklandırma sistemlerini, tüketiciler evlerinde görmek isteyebiliyor.
Günümüzde tüketiciler çok çeşitli mobilyalar almak yerine az, ama kaliteli mobilya almayı tercih ediyorlar. En çok aranan ürünler ise tek üretilmiş orijinal mobilyalardır. Kimi tüketiciler, alacakları mobilyanın adeta bir heykel veya bir mücevher gibi orijinal olmasını isteyebiliyorlar.

Brokoli'nin Faydaları..


Brokoli Gerçeği
Yaklaşık 30 yıldan beri yurt dışındaki ve yurt içindeki araştırmacı çalışmalarım; 11 yıldır üzerinde çalıştığım Brokoli gerçeğine beni bitkilerin şifalı gücüne inanmam ve Avrupada bu tür çalışmalara daha önem verilmesiyle başlamıştır. Tıpbın gücüne inanan ve bu gücün yeni buluşlarla güçlenip, insanlıga yeni hizmetlerle gelineceğini bilen bir düşünceyle Brokoli araştırmalarıma başladım. İyi huylu prostat büyümesi (BPH), prostatitis (prostat) ve kronik idrar yolları enfeksiyonu, bugün dünya insanlarının (1.350.000.000) büyük bir problemidir. Böylesine bir problemin kimyasal (ilaç) yöntemleriyle veya ameliyat yaklaşımıyla çözülemeyeceği inancında değilim.Bu yöntemlerin yetersiz veye etkisiz kaldığı durumlarda Brokoliyi mutfağımızdan sağlığımıza taşımayı amaçladım. Brokoli üzerine araştırmalarımı bazı televizyon kanallarında ve yazılı basında açıkladım. İnsanların bu konuya sahip çıkacağını ve pek çoğunun şifa bulacağını bilmekteyim. Görsel ve yazılı medya insanların hayatının bir parçası olmuştur. Ben 11 yıllık çalışmamı açıklarken bunun laboratuarlardan ve üniversitelerden insanlara ne kadar ulaşacağından endişeliyim. Bu düşüncelerime ve bilimsel görüşlerime sahip çıkan Almanya ve Amerika, Medikal Forumlarında Brokoli tedavisi üzerine Web sayfası açarak kendilerine yardımcı olmamı talep etmişlerdir. Bu taleplerini gerek bilim adına gerekse de insanlığa hizmet adına kabul ettim.
Almanya Medikal Forumda ve Amerikada Prostatitis Foundation Forumda adıma WebSayfası açıldı. Dünyada, brokoliyi prostat tedavisinde ilk uygulayan bir bilim adamı olarak ülkem adına gurur duymaktayım.
Brokoli memleketimize son bir kaç yıldan beri girmiş bir sebzedir. Roma imparatorluğu döneminde esas yetiştirildiği bölgelerden bir tanesi de Akdeniz sahilleri idi. Özellikle Amerika ve Avrupada ençok tüketilen sebzeler arasındadır. Amerikada brokoli tabletleri satılmaktadır. Ancak, bu tabletler Prostat şikayetlerine karşı etkin değildir. Bu tabletler, 3-4 günlük brokoli tohumlarının filizlerinden elde edilmektedir. Brokoli sebzesinden elde edilmemektedir.
Brokoli her insanın mutfağından sağlığına taşıyabilecegi ve hazırlanması en kolay bir sebzedir.
Brokoli içerdiği maddeler açısından insan sağlığı üzerinde çok faydalıdır. Vitamin değerleri açısından; A, E ve C vitaminlerini içermektedir. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe sahiptir. Antibiyotik özelliğe sahip olan brokoli, bu yönüyle prostatitis'e (prostat enfeksiyonu) karşı çok etkindir. Hiç bir antibiyotik yoktur ki bağışıklık sistemimizi zayıflatmasın. İşte brokolinin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır; aynı zamanda hem bağışıklık sistemimizi güçlendirmekte hemde antibiyotik vazifesi görmektedir. Bir noktayı hemen belirtmekte büyük fayda görüyorum. Genel olarak antibiyotikler, insan hayatı için hayati önem taşıyan, vazgeçilmez ilaçlardır. Brokoli, meme, prostat, bağırsak ve idrar kesesi kanserlerine karşı güçlü bir koruyucudur. Amerikada özellikle bu kanser türlerine karşı brokolinin içerdiği bazı maddeler (sulforafen vs) zenginleştirilerek kanser tedavisindede başarı ile kullanılmaktadır. Brokoli içerdiği bazı indol ve indol türevleri (bitkisel hormonlar) açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu sayede vücudumuzdaki hormon dengesini ayarlayıcı özelliğe sahiptir. Yine Amerikada bazı klinikler menopoz dönemindeki bayanlar için östrogen hormonunun düzenli çalışması için brokolideki bitkisel hormonlardan yararlanmaktadırlar. Brokolinin kendine özgü olan selülozik yapısı (lifli yapı) bağırsaklarda oluşan toksinlerin uzaklaştırılmasında (toksin atıcı) ve alınmış olan ağır metallerin emilmesinde büyük rol oynamaktadır. Brokolinin bu lifli yapısı dışkının düzenli bir şekilde dışarı atılmasını sağlar. Kabızlığı önleyicidir. ugün dünyada üzerinde en çok araştırma yapılan sebzelerde; beyaz lahana, turp, domates, brokoli ve havuç en ön sırayı almaktadır.
Brokolinin Gücü
Brokoli, prostatitis, iyi huylu prostat büyümesi (BPH) ve idrar yolları enfeksiyonuna karşı önleyici ve tedavi edici güce sahiptir. Brokolinin şifalı gücünden istifade edebilmek için mutlaka kullanma şekline uymak zorundayız. Kullanma şekli bir KÜR olarak yapılmalıdır. Aksi taktirde haftada bir kaç defa tüketmenin sadece besin değerleri açısından faydası vardır.
Sebze olarak Brokoli; A, C, E ve Karotin vitaminleri bakımından oldukça zengindir. Brokoli, klinik deneylerle (Almanca, İngilizce ) kanıtlanmış özellikle prostat ve meme kanserine karşı etkin 5 farklı koruyucu madde içermektedir. Bunlardan en güçlü olanı sulforafen dir. Prostat rahatsızlıklarının kansere dönüşmesinde brokoli güçlü bir önleyicidir. Bu görevini içerdiği myrosinaz enzimi yardımıyla sağlamaktadır. Brokoli indol bakımından oldukça zengindir. İndoller bitkisel hormonlardır. Brokolide bulunan bazı indollerin özelliği, hormon dengesini sağlamaktır. Meme kanserinin oluşumunda hormon dengesizliğinin rol oynadığı gerçeği klinik deneylerle kanıtlanmıştır. Brokoli bağışıklık sistemimizi güçlendiren 5 tane etkin madde içermektedir. Brokoli bununla da kalmayıp aynı zamanda antioksidan dır. Yani hücre zarlarına (membran) ve hücre DNA sına zarar veren serbest radikalleri nötralize (zararsız hale getirmek) etmektedir. Hücre DNA sını bozabilen serbest radikaller bu özelliklerinden dolayı kanserojendirler. Brokoliye antioksidan olma özelliğini kazandıran quercetin ve kaempherol maddelerini içermesidir. Quercetin, Prostatitis tedavisinde kullanılan ve bitkilerden elde edilen bir maddedir. Brokoli lifli bir yapıya sahip olduğundan, bağırsaklardaki ağır metalleri, safra asidi fazlasını sünger gibi emerek oldukça hızlı bir biçimde dışarıya atılmasını sağlar. Brokoli, bu özelliğinden dolayı hem toksin atıcı hemde bağırsak sistemini düzenleyicidir.
.

Dolabınızda olması gerekenler..


Kuşkusuz birçoğunuz önümüzdeki sezon nelerin moda olacağını biliyorsunuz. Fakat bir akımı yakalayıp, bir diğerini kaçırmamanız için, önümüzdeki sezon dolabınızda bulunması gereken 10 şeyin bir listesini çıkardık… Hazırsanız turumuza başlayabiliriz! Rengarenk ve neşeli Dümdüz ve ille de mavi ya da siyah pantolon giymeniz gerektiği fikrini aklınızdan çıkarın. Ve bu yaz gidip kendinize farklı bir pantolon alın!Yeşil, pembe ve sarı pantolonlarla bu yaz oldukça sık karşılaşacaksınız. Öyle soluk renkle de değil üstelik emin olun ki hepsi çok iddialı olacak.Siz de bu akımı kaçırmak istemiyorsanız, hemen bu pantolonlardan bir tane edinin!

En İyi Diyetler..


Zayıflama merkezinde birkaç kilo veren kişi evine döndüğü zaman bu kiloları tekrar geri alıyor. Bu yüzden uzmanlar, zayıflama merkezlerine çuval dolusu para akıtmak yerine, yaşama şeklini değiştirmeyi öneriyor.Bunun için Uygulayabileceğiniz 10 En iyi DiyetEn iyi 10 diyetGlisemik endeks diyeti
• Karbonhidrat tüketimine dikkat ederek, kan şekerini sabit tutmayı hedefler. Genellikle şeker hastaları tarafından uygulanıyor.
• Örnek gıdalar: Arpa, çavdar ve kepekli buğday ile düşük karbonhidratlı sebzeler.Makrobiyotik diyet
• Yüksek lif oranına ve düşük yağ miktarına sahip yemeklerle beslenmeyi öngörüyor. Vejetaryenler tarafından uygulanıyor.• Örnek gıdalar: Sayo eti, fasulye, fındık, kepekli pirinç, sebze ve meyve.Makrobiyotik 'te 4 altın kural1. Sadece karnınız açken yiyin ve bir lokmayı en az 50 kez çiğneyerek yutun.2. Günlük aldığınız gıdaların yüzde 10'u çorba, yüzde 30'u sebze, yüzde 10'u fasulye ve yüzde 50'si tahıl olmalıdır. Tüm bunların yanında meyve ve bir avuç fındık yemeniz gerekiyor.3. Bol bol yeşil çay için. Bu sindirim sistemini hızlandırır.4. Diyetinizi yoga ile destekleyin, böylece en iyi sonuçları alacaksınız.Organik diyet
• Tatlandırıcı, katkı maddesi, hormon ve tarım ilaçları olmadan üretilen sağlıklı tarım ürünleri ile beslenmeyi hedefliyor.• Örnek gıdalar: Hormonsuz süt, köy yumurtası, kepekli tahıllar, tarım ilacı kullanılmadan üretilen sebze ve meyve
.Çiğ gıda diyeti• Pişen yemeklerin besin değerinin öldüğünü savunarak gıdaların çiğ tüketilmesi prensibine dayanıyor.• Örnek gıdalar: Suşi (Japon usulü çiğ balık), tütsülenmiş et, çiğ sebze ve meyve.Sonoma diyeti• Asya ve Akdeniz mutfağının karışımından oluşuyor.•
Örnek gıdalar: Yağsız et, peynir, badem, dolmalık biber, zeytin, brokoli, üzüm, zeytinyağı, çilek, domates, tahıl, her türlü deniz ürünü ve kırmızı şarap.Jenny Graig diyeti• İngiltere'de çığır açan beslenme uzmanı Jenny Graig tarafından geliştirildi.
• Örnek gıdalar: Tavuklu makarna, taze sebze-meyve, her türlü sebze çorbası.Nutri sistem diyeti• Düşük karbonhidratlı, yüksek protein ve lifli gıdalardan oluşan bir diyet programı.
• Örnek gıdalar: Tarçınlı yulaf yemeği, kremalı brokoli çorbası, ızgara biftek.South beach diyeti• Amacı kişiye gıdaların beslenme değerlerini ve uygun porsiyonları öğretmek. Bu yüzden diyet programı, ilk önce düşük karbondidrat ve bol sebze ile başlıyor. İki hafta sonra çikolata ve makarna gibi bol karbonhidratlı gıdalara geçiliyor.
• Örnek gıdalar: 1'inci aşama: Sebze, yumurta, peynir, fındık, balık. 2'nci aşama: Mısır gevreği, patates ve ev yapımı ekmek.Bölgesel diyet• Amacı hormon dengesini sağlayarak, vücudun insülün dengesini korumak. Bunun için yüzde 40 karbonhidrat, yüzde 30 yağ, yüzde 30 protein tüketilmesini öngörüyor.
• Örnek gıdalar: Herhangi bir sınırlama bulunmuyor.Tartı diyeti• Amaç zayıflamak isteyen kişinin kilosunu belirli bir düzeyde tutmak. Kilo vermek isteyenler için iki farklı seçenek bulunuyor. Birinci seçenekte sadece besleyici değeri olan gıdalar tüketiliyor. İkincisinde ise tüm gıdaları küçük porsiyonlar halinde tüketilmesi öneriliyor.• Örnek gıdalar: Seçilen yola göre değişiyor.

Güzellik İçin..


Tonikler soğuk losyonlardır. Cildi canlandırır, tazeler, güçlendi­rirler. Cildin yağını tamamen yok etmek gerektiğinde, temizleyici bir losyondan sonra da tonik kullanılabilir. Gerekirse tonikler cildi tek başına da temizleyebilir.
Ciltleri duyarlı olanlar, bitkisel losyonlarla yetinmelidir. Alkolsüz toniklerin içinde belki de en yararlısı gül suyu ve ile yapılan toniklerdir.
Normal yağlı ciltler içinMalzemesi: İki ölçü gül suyu, bir ölçü losyonu (sıcak demlendirme).Yapılışı: Tüm malzeme karıştırılıp kullanılır. Bu ölçüler normal yağlı, ciltler içindir. Çok yağlı ciltler de ke­kik miktarını çoğaltmak ciltleri daha kuruca olan­lar ise gül suyu miktarını çoğaltabilirler.

Normal ciltler içinMalzemesi: İki fincan elma sirkesi, bir fincan kokulu çiçek (cildin cinsine göre, lavanta, papatya vb.).Yapılışı: Bitki ve bir kavanoza konur, iki hafta güneşte bekletilir. Bu süre içinde kavanoz zaman zaman çalkalanır, sonra karışım süzülüp ufak şişelere ak­tarılır. Bir ölçü sirkeye sekiz ölçü su suyu katılır. Bu tonik ı veya limonlu da yapılabilir. Portakal kabuklan önceden iki veya üç gün kurutulup havanda dövülür. Bir ka­buğuna iki fincan yeterlidir. Daha sonra yu­karıda belirtildiği gibi şişede bekletilir.
Cildin asiditesini dengeleyen tonikMalzemesi:
Üç tatlı kaşığı kurutulmuş nane, iki çorba kaşığı elma sirkesi, bir fincan yağmur suyu veya arı su (saf su).Yapılışı:Nane ile , kapaklı bir kavanoza konup yedi bekletildikten sonra süzülür, yağmur suyu veya arı su katılır. Cildin kaba görünüşünü yok eden bu basit toniği çoğu kişi beğenecektir.
Cilde düzgünlük, renk vermek ve siyah noktaları temizlemek için limonlu tonikMalzemesi: Üç adet , bir adet salatalık, bir adet , üç çorba kaşığı gül suyu, iki çorba kaşığı alkolYapılışı: Limon, ve salatalığın suyu sıkılır.Alkole katılmış gül suyu eklenip karıştırılır.
Gliserinli sıvı sabunMalzemesi: Bir yumurta sarısı, bir çorba kaşığı gliserin, bir tatlı kaşığı polenYapılışı: Bu karışım rahatça sabun yerine geçer. Bir parça pamuk ile yüze ve boyna sürüldükten sonra kurumaya bırakılır.Yüz önce sıcak, sonra soğuk su ile yıkanır.Bu sıvı, cildi tahriş etmeden temizler.Arta kalan sıvı ağzı kapalı bir şişede buzdolabında birkaç gün dayanır.Kullanacağı zaman şişeyi çalkalamalıdır

Genç Kalmanın Sırrı...

Yüzyıllardır neredeyse herkesin tutkusu olan genç kalmanın sırlarına sır eklendi
Yaşlanmayı geciktirici yöntemlerin oldukça popüler olduğu günümüzde, düzenli

Yüzme: Yaşlandırmayı geciktiren en etkili olarak görülüyor. Özellikle sırtüstü yüzmek, göğüs, sırt kaslarını etkili hareket ettirdiği için olası sarkmaları engelliyor. Ayrıca yine hormonlarını devreden kaldırıp, ruhsal olarak da insanda olumlu etki bırakıyor.

Bisiklet: Yüksek anti-aging faktörü olarak gösterilen bisiklet, aynı zamanda vücudu da genç tutuyor. Bacak kaslarını ve kalçaları sıkılaştıran bisiklet, her ştan insanların zevkle yapabileceği olarak görülebilir.

Tenis: Tenis oyuncularının vücutlarının çok güzel olduğunu hiç etmiş miydiniz? Vücutta aynı anda tüm kasları hareket ettiren tenis şlanmaya karşı da büyük oluşturuyor.


Jimnastik: Her ne kadar yüzme da jogging kadar etkili olmasa da, vücudu ve hareketli kılıyor. Her jimnastik yaparken de doğru nefes alıp vermeyi ihmal etmemek gerekiyor.

Kene İle İlgili...




Son yıllarda daha sıkça duyulmaya başlayan, bahar-yaz dönemlerinde artış gösteren ve ağırlıklı olarak keneler aracılığıyla bulaşan virütik bir hastalıktır. İlk olarak 1944 yılında Kırım’da, sonra 1956 yılında Kongo’da tanımlanmış ve sonra aynı hastalık olduğu anlaşılmıştır.
Keneler, emerek beslendikleri için hemen tüm yabani ve evcil hayvanların (inek, koyun, köpek, kemiriciler, yerde beslenen kuşlar vb.) üzerinde bulunabilir ve bu hayvanlardan insana geçebilirler. Ayrıca, çalılık ve yeşil, yüksek otlu alanlarda bulunan keneler, beslenmek için doğrudan insanlara da geçip ısırabilirler. Bu nedenle daha çok kırsal bölgelerde ve hayvancılıkla uğraşan kişilerde görülmekle birlikte kentsel alanlardaki uygun ortamlarda da bulunabilirler.
Virüs ile bulaşmış keneler, emişini tamamladıktan sonra ayrılırken bir sıvı salgılarlar. Virüs genellikle bu sıvı ile bulaşır. Kan emdikleri ve ü bulaştırdıkları tüm canlılar olabilir fakat hastalık genellikle hayvanlarda hafif ve bulgusuz seyreder. Bu nedenle daha az görülmekle birlikte hayvanların salgıları ve kanları aracılığıyla da hastalık bulaşabilir.
Kenelerin emişi genellikle uzun bir süreçtir. Sinekler gibi hemen sokup kısa sürede emişini bırakmazlar. Kan emmeye başlayan , ağız kısmındaki hortumunu cilt içine sokar ve doyuncaya kadar çıkartmaz. Bu hortum, geri çıkışı engellemek için çıkıntılar içerdiğinden kolay çıkmaz. Bu nedenle keneyi çıkartmak için zorlamamak gerekir. Çok zorlandığında yı erken salgılayıp ü bulaştırabilir veya boru kısmı koparak cilt içinde kalabilir. Ayrıca, zorlama kenenin patlayarak enfekte sıvı ve ının cildimizdeki çiziklerden ya da gözümüze sıçrayarak bulaşmasına yol açabilir. Bu nedenle vücuda yapışık görüldüğünde bir cımbızla ağız kısmından tutularak yavaşça sağa-sola oynatılıp bir vida gibi çıkartılmaya çalışmalı ya da bir sağlık kurumuna başvurularak çıkartılması sağlanmalıdır
Hastalık oluşması ve bulguları:Hastalık genellikle ısırığı ile ün bulaşmasından 1-3 gün sonra ortaya çıkar. Bu süre en fazla 9 güne kadar uzayabilir. Hasta hayvanın ve vücut ları bulaşmış ise bu durumda hastalığın ortaya çıkışı 13 güne kadar uzayabilmektedir.
Ateş, kırıklık, baş ağrısı, , aşırı duyarlılık, , ve sırtta şiddetli ağrı ve belirgin iştahsızlık bulguları ile başlar. Bazen , karın ağrısı ve ishal olabilir.İlk günlerde yüz ve göğüste küçük cilt altı kanamaları, gözlerde kızarıklık, gövde, ve bacaklarda bir yere çarpmış gibi cilt altı kanamalar oluşabilir.Burun kanaması, kanlı , kanlı lama, kanlı görülebilir. Vajinal kanamaya da rastlanabilir.Ağır olgularda , , , yetmezlikleri oluşabilir.
Tedavi: Diğer çoğu hastalıklarında olduğu gibi bu hastalığın da doğrudan bir tedavisi ve etkili bir ilacı olmayıp daha çok destek tedavisi ve bulguları gidermeye yönelik tedaviler ve bazı antivirütik ilaçlar uygulanmaktadır.Erken dönemde başlanılan destek tedavi daha başarılı sonuç vermektedir. Geç başlanılan tedavi ve ağır seyredebilen hastalık öldürücü olabilmektedir.Hastalığa karşı aşı çalışması yürütülmekle birlikte henüz koruyucu bir aşı geliştirilememiştir.
Korunma:Hastalık, kenelerin sokması sonrası salgıladıkları yla, kenelerin çıkartılırken ezilmesi sonucu çı sıvı ve ıyla veya sokması sonucu ü alıp olmuş hayvanların ve salgıları ile bulaşabilmektedir. Bu nedenle:Mera ve meskenlerde yerleşik keneler emerek beslenirler. Hayvanları kenelerden uzak tutarak kenelerin yayılmaları engellenmelidir.
Yeşil ve piknik alanlarına gidildiğinde (su kenarları, otlaklar, çalılık ve yüksek otlu alanlar) uzun giysiler giymeli, bacakları açıkta bırakmamalı, paçalar çorap içine konulup kenenin vücuda ulaşması zorlaştırılmalıdır. Dönüşte tüm vücut kontrol edilip yapışık olup olmadığına bakılmalıdır.
Yeşil alanlara giderken böcek kaçırıcı sıvı ve jeller cilde sürülebilir veya giysilere emdirilebilir. Bu maddelerin az da olsa sağlıksakıncaları olduğu dikkate alınmalıdır. Hayvan besliyorsanız hayvanlarınızı dolaştırırken onlara da bu lardan sürebilirsiniz.Vücuda yapışık tespit edildiğinde keneyi çıkartmak için fazla zorlamamalı, halk arasında yaygın olduğu şekliyle sigara veya kibritle yakma, kenenin üzerine kolonya, alkol veya diğer kimyasal maddeler uygulanmamalıdır. Bu maddeler kenenin daha erken aşamada kusmasına ve enfekte yı vücudumuza salgılamasına neden olabilir.
Vücuda yapışık tespit edildiğinde eldiven takarak ve bir cımbız ile vücuda yapışık ağız kısmından tutularak yavaşça sağa-sola sallanarak bir vida gibi çıkartılmalı veya bir sağlık kurumuna başvurularak çıkartılması sağlanmalıdır.Hasta kişiler ile temasta vücut ları aracılığıyla bulaşma olabileceği unutulmamalıdır.
Artık piknik yapmak da riskli hale geldi.Kenelerle karşılaşmamanız dileğiyle,